Makalelerimiz - HACİZ SIRASINDA ALACAKLI AMME İDARESİ BORÇLU VE ALACAKLININ HAKLARINI TELİF ETMEK ZORUNDADIR

 

HACİZ SIRASINDA ALACAKLI AMME İDARESİ BORÇLU VE ALACAKLININ HAKLARINI TELİF ETMEK ZORUNDADIR

Av. Nazlı Gaye ALPASLAN
İzmir Barosu Avukatı        

                                   

I- HACZEDİLEN MALLARIN SATIŞI VE BU SATIŞ SIRASINDA  BORÇLU VE  ALACAKLI İDARENİN  ÇIKARLARININ  DENGELENMESİ  SORUNU

6183 Sayılı AATUHK.’nın 62.maddesinde, “haciz” müessesesi düzenlenmiştir. Anılan madde hükmünde, “Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul mallar ile gayrimenkullerinden; alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarda tahsil dairesince haczolunur.” Haczin ne miktarda yapılacağı belirtilmektedir.

Tahsil Dairesi, alacaklı amme dairesi ile borçlunun menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif etmekle mükelleftir.

Bu çalışmada, anılan maddelerden yola çıkılarak, uygulamada, AATUHK.nun 62.maddesinin işlerliği, uygulamada yapılan hatalar, haciz aşamalarından satış aşamalarına değin süreçlerdeki gecikmeler ve borcun ödenmemesi halindeki gibi durumlara temas edilecektir.

 

II- VERGİ BORCU NEDENİYLE HACİZ YÜRÜTÜLMESİ

AATUHK.nın 62.maddesinde haczin nasıl ve ne miktarda yapılacağı belirtilmiştir. Bu madde hükmü aynı zamanda, İcra ve İflas Kanununun 85.madde hükmüne göre paralellik taşımaktadır.

Yasa hükmüne göre, borçlunun “mal bildiriminde” gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya 3.şahıslar nezdindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunmaktadır.

Haciz yolu ile koğuşturmada, borçlunun sadece mal bildiriminde gösterilen malların (alacak ve haklar dahil) haczi cihetine gidilmesi şart değildir. Tahsil dairesi re’sen yapacağı araştırma neticesinde, tespit edeceği, borçluya ait malları da (kendisinde veya üçüncü şahıslar elindeki) haczedebilir. Takdir hakkı tahsil dairesine aittir. Ancak, tahsil dairesi bu maddenin son fıkrasında yazılı hüküm muvacehesinde, alacaklı amme idaresi ile borçlunun menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif ile mükelleftir.

Uygulamada, alacaklı vergi idareleri, 6183 sayılı yasanın 60.mad. dayanarak “hapsen tazyik” yoluna giderek, haciz yoluna başvurmadığı, haciz yoluna başvururken de, hapsen tazyike gidilmediği zaman zaman görülmektedir.

Burada esas olan, amme alacağının süratli ve hızlı bir şekilde tahsil edilmesi esas prensip olması gerektiğinden Kanunun hapsen tazyik ve ödemeyi biran önce sağlayabilecek bütün müeyyidelerinin birlikte uygulanması gerekir.

Uygulamada, haczedilen malların değer takdirinden, satışına kadar bütün hak ve yetkiler, vergi idaresine ait olup, haciz edilen mallarını “icra memuru” takdir etmektedir. Günümüzde bu madde hükmü tartışılır hale gelmiştir. Zira, mükellefin ticari, sınai faaliyeti nedeniyle mesleki kuruluşlarından üye talep ederek bu değer biçiminde haciz tutanaklarında böyle bir bölüme yer verilmesinde önemli bir yarar olabilecektir.

Haciz sırasında, icra memurlarının vergi alacaklı amme idaresinin, mükellefin hak ve menfaatlerini suistimal etmemesi ve menfaatlerini yine en iyi takdir edecek olan borçlunun, öncelikle haczedilmesini istediği mallar üzerinde durarak, bunların haczinde amme idaresi bakımından da sakınca bulunmayacak ise, borçlunun bu talebinin yerine getirilmesi gerekir.

 

III- HACZEDİLMİŞ MALLARIN SATIŞI SIRASINDA ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR NELERDİR?

6183 Sayılı AATUHK.nun 84.maddesinde, “menkul malların satışı”, yine aynı yasanın 88.maddesinde ise “Gayrimenkul Malların Haczi ve Satışı” ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Buna göre, “menkul mallar tahsil dairelerince, köylerde ihtiyar kurullarınca haciz yapıldığı tarihin üçüncü gününden itibaren üç ay içinde satışa çıkarılır” hükmü menkul mallar ile ilgili satış yönünden sınırlama getirmiştir.

Diğer yandan, aynı yasanın 88.maddesinde, “her türlü gayrimenkul malların, gemilerin haczi sicillerine işlenmek üzere haciz keyfiyetinin tapuya veya gemi sicillerinin tutulduğu daireye tebliğ edilmesi suretiyle” yapılacağı belirtilmektedir.

AATUHK.nın 100.maddesi, Dördüncü bölüm olarak, amme alacağının tahsili amacı ile, “İflas Yoluyla Takip ve Konkordato” bölümüne ayrılmıştır. Bu madde hükmüne göre, “Amme Alacaklarının Tahsili İçin İcra ve İflas Kanunu hükümleri dairesinde, amme borçlusunun iflası istenebilir. İflas dairesi, amme alacaklarının iflas masasına geçirilmesini temin için, hakkında iflas açılan kimseleri ve basit ve adi tasfiye şekillerinden hangisinin tatbik edileceğini bulunduğu yerdeki amme idarelerine zamanında bildirmeye mecburdurlar” hükmünce amme borçlusunun iflasına kadar bütün süreçler işletilmektedir.

AATUHK.nun 91.maddesinde, “Gayrimenkullerde değer biçme” hükmü uyarınca, şahsa çıkarılacak gayrimenkullere, bilirkişinin mütalaası alınmak suretiyle satış komisyonu tarafından “rayiç değer” biçilmektedir. Daha sonra, 6183 sayılı yasanın 92.maddesinde ise, gayrimenkullere ait satış şartnamesinin nasıl düzenleneceğini ve bu şartnameye nelerin dahil olacağına dair ana ilkeler ve kayıtlar yer verilmiştir.

Gayrimenkullerin satışı ile ilgili ilanda ayrıntılı bilgilere yer verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, alacaklı tahsil dairesi gayrimenkul satışını, arttırma tarihinden en az (15) gün önce başlamak şartıyla ilan etmektedir. İlanlarda, satışın yapılacağı yer, gün, saat ve satışa konu gayrimenkulün durumu hk. ayrıntılı bilgi verilir. İlanın birer örneği borçluya, vekiline, gayrimenkulün tapu sicilindeki hakkı kayıtlı bulunanlardan adresi belli olanlara tebliğ olunmaktadır. Gayrimenkul mallarda arttırma ve ihale ise, Gayrimenkul arttırma sonunda, üç defa bağrıldıktan sonra en çok arttırana ihale olunmaktadır. Artırma bedeli, gayrimenkul için biçilmiş olan değerin %75’ini bulması gerekmektedir.

İkinci artırma tarihinden başlayarak, bir yıl içinde, gayrimenkul en az bir kere daha satışa çıkarıldığı halde satılmasına olanak bulunmadığı takdirde, gayrimenkul teferruğ edilebilir. Teferruğ bedeli, gayrimenkulün biçilen rayiç değerinin %50’sidir. Böylelikle, gayrimenkullerin, bilahare satışı problem teşkil etmekte olduğundan, bu kamu idareleri üzerinde fuzulen gayrimenkul bulundurulması da istenmediğinden teferruğ bedeli biçilen değerin %50’si olarak tespit edilmiştir. Vergi yükümlüsü bir yıl içinde borcunu ödemek suretiyle, gayrimenkulünü tekrar geri alabileceğinden %50 teferruğ bedeli noksan görülmemelidir.

Özetle, uygulamada gerek menkul ve gerekse gayrimenkul hacizleri, bunların nihai aşamada satışları yıllarca uzayıp hacizli olarak devam etmektedir. Hacizli malların kısa zaman içinde paraya dönüştürülmesi esastır. Zira, hacizli malların senelerce satışının tamamlanmaması nedeniyle, mükelleflerin gereksiz yere “Gecikme Zammına” maruz kalmalarına neden olabilmektedir. Diğer yandan, hacizli malların satışının gecikmesi nedeniyle, işleyen gecikme zammı ana vergiyi kat kat katlayabilmektedir. Diğer yandan, teminatlı borçlarda da, iş bu teminatlar  vergi mükellefi için önemli bir yük oluşturmaktadır. Haciz edilen malların süratle paraya dönüştürülmesi ve amme borcunun itfa edilmesi gerekmektedir.

 

IV- ÖZET VE SONUÇ

6183 Sayılı AATUHK yasasının bazı hükümlerinin yeniden kaleme alınarak ekonomik konjonktüre  uyarlı hale getirilmesi ve vergi idaresi bakımından daha süratli sonuca götürücü hale getirilmesi gerekmektedir. Zira, kabul edildiği 1953 yılından bu yana haciz, satış vb. hükümlerin yeniden ve formaliteden uzak, pratik bir hale getirilmesi zorunlu hale gelmiştir.

  1. Özellikle, haczedilip, mükellefe bırakılan veya haciz edilip, yeddiemine bırakılan malların süratle paraya çevrilmesi gerekmektedir. Böylece, mükellefler gereksiz yere, Gecikme Zammına maruz kalmamış olacaklardır.
  2. Öte yandan, tüzel kişiliğin borcu nedeniyle, ortakların kişisel mamelekine konan hacizler süratle sonuçlandırılıp, yurt dışı yasakları vb. tedbirler biran önce çözüme kavuşturulmalıdır. Özellikle, şirketten pay devri yolu ile, ayrılan eski ortakların mameleki üzerine konulan hacizlerin de çözüme kavuşması gerekmektedir.
  3.  Vergi borcu nedeniyle, mükelleflerin otomobil, kamyon, kamyonet vb. araçları üzerine haciz konulması suretiyle bilahare bu araçların, otoparka çekilmesi, trafikten men edilmesi yani bağlanması suretiyle uygulanan işlemlerin 6183 sayılı yasa bakımından işlerliği bulunmamaktadır. Anılan araçların mükelleflere, üzerinde haciz işlemi bırakılıp, borçlu mükellefin kullanımına bırakılması halinde, ekonomiye kazandırılan araç vasıtasıyla borcun yeniden yapılandırılıp, ödenmesi temin edilebilir. Anılan aracın bağlı kalması da çözüm değildir. İdare ya bu aracı mükellefe iade etmeli veya bu aracın en kısa bir sürede satışını realize etmelidir. Böylece satış bedeli kadar, mükellefin borcu azalmış, gereksiz gecikme zammı ödenmemiş olacaktır. Tüketici kredisi ile alınmış otomobillerde, araç üzerinde “rehin” olması halinde, bu tür araçlara, vergi dairelerince konulan hacizlerin pratik bir yararı olamayacağından, kredi taksitlerinin bitmesini müteakip, araçtan beklenen teminat özelliğine o vakit kavuşabilir. Araç üzerinde rehin var iken, bu aracın satışından dolayı vergi idaresine bir değer kalamayacağından, satış bedelinden, öncelikle rehinli alacak hakkı sahibi yarar görecektir.
  4. Büyük kentlerde, hacizli malların muhafaza edilecek depo, mağaza vb. temini sorunu dikkate alındığında durum daha da önem  arz etmektedir. Özellikle, paralı özel yediemin depolarının ücretli muhafaza ettikleri mallar için uzun süreli beklemeden dolayı malların satışından, depo kirası, icra masrafları tellaliye vs. giderlerin tenzili sonucu, geriye vergi idaresi için bir bedel kalmayabilecektir.
  5. Kredi kartı ile vergi ödeme uygulaması yasal bir dayanak olmasına karşın, uygulamanın yaygınlaştırılması, pratik bir çözüm olmasından dolayı  uygulamaya acilen geçilmeli ve ödemelerde kolaylık sağlanmalıdır.
  6. E-hacizler  bankalar tarafından  yanlış  yorumlanarak mükellefler üzerinde ciddi bir baskı unsuru  yaratmakta ve kredi  sicillerini olumsuz yönde etkilemektedir.   E-haczin  konulduğu günü takip eden günden  sonraki birinci  gün hemen  kaldırılması  zorunludur.  Geleceğe yönelik  ve sonsuz bir şekilde  mükellef hesaplarında kalıcı  e-hacizlerin   iptali  gerekir. 
  7. Menkul  malların   haczinden sonra  ve 3 ay  içinde bu  malların  satılması  zorunludur.   Aksi  takdirde haciz tutanaklarının  yenilenmesi  zorunludur.  Haczedilip 3 ay  içinde satışa sunulmayan menkullerin haczi otomatik olarak sonlanması  gerekecektir.
  8. Büyük kentlerdeki, “Hacizli Mallar Deposu” haciz edilmiş malların depolandığı istiflendiği bir yer olmaktan kurtarılmalı ve anılan mallar süratle paraya tahvil edilmelidir. Ayrıca, haciz edilen malların mükellefin işyerinde bırakılarak, mükellefe veya yediemine bırakılarak, borcun ödenmemesi halinde, süratle paraya dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Diğer yandan, 3. şahıslarca mükellefin borcu için gösterilen teminatlarda, borcun ödenmemesine bağlı olarak, paraya dönüştürülmelidir. Hacizli menkul mallarda haciz tutanakları, belirlenen sürelerde tekrar tazelenmeli ve ilk haciz tutanağından belirlenen süre içinde mallar paraya çevrilmelidir. Hapsen tazyik kararının fiilen infazı artık mümkün olmadığı için, borcun ödenmesini gerekli kılan başkaca  yeni enstrümanların devreye sokulması gerekecektir. Eski uygulamalarda, mükellefin telefonlarının haczi ve konuşmaya kapatılması gibi önlemler başarısız kalmıştır.

 


ÖZBALCI Yılmaz, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hk.Kanun Yorum ve Açıklamaları, Özbalcı Oluş Mali Hukuk Bürosu Yay.Nisan 2006, s.662, Ankara

YERLİKAYA G.Kürşat, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının  Tahsil Usulü Hakkında Kanun Şerhi,  XII Levha Yayınları,  1. Baskı, İstanbul, Ocak 2012,  s.684

AATUH Kanun md. 92,93

AATUH K.G.T. Seri No:247-339

Bkz. ALTUN Baki, “Vergi Mevzuatında Menkul Malların  Haczi ve Satışı” Mali Çözüm Dergisi, Mart-Nisan 2011, s.230

 

Copyright © 2014 NGA Vergi Hukuku Ofisi